Doğanın dengesi, İnsanlığın Geleceği
22 Mayıs Uluslararası Biyoçeşitlilik Günü kapsamında, biyoçeşitliliğin önemi, karşı karşıya olduğu tehditler ve Kıbrıs’ın biyolojik çeşitlilik açısından sahip olduğu özgün konum Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi (UKÜ), Mühendislik Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Nihal Bayır tarafından mercek altına alındı. Doğal yaşam alanlarının korunmasından sürdürülebilir kalkınmaya, bilimsel gelişmelerden yerel halkın rolüne kadar birçok başlığın değerlendirildiği röportajda, Kıbrıs’ta koruma altındaki alanlar, endemik türler ve yürütülen çalışmalarla birlikte, bireylerin ve sivil toplum kuruluşlarının üstlenebileceği sorumluluklara da dikkat çekildi.
1. Biyoçeşitlilik nedir ve neden bu denli önemlidir?
Biyoçeşitlilik yeryüzünde bulunan bütün canlıların çeşitliliği anlamına gelir. Bu üç düzeyde incelenir: tür çeşitliliği farklı canlı türlerinin sayısını, genetik çeşitlilik aynı tür içerisindeki bireylerin sahip olduğu farklılıkları, ekosistem çeşitliliği ise canlıların yer aldığı farklı doğal ortamları ifade eder. Biyoçeşitlilik en başta doğal dengenin muhafaza edilebilmesi için önemlidir. Her türün ekosistemde farklı bir rolü vardır. Örneğin yırtıcı türler zararlı türlerin popülasyonlarını kontrol altında tutarken, arılar bitkileri tozlaştırmada görev alır. Soluduğumuz havadan, içtiğimiz suya, kıyafetlerimizden, ilaçlarımıza ya da gıda maddelerimize pek çok şey doğadaki canlılara bağlıdır. Örneğin kullandığımız çoğu ilaç doğadaki farklı bitkilerden elde edilir. Tarım, ormancılık, balıkçılık, turizm (özellikle de ekoturizm) gibi birçok sektör de yine biyoçeşitliliğe bağlıdır. Biyoçeşitliliği güçlü, sağlıklı ormanlar, sulak alanlar ve denizler; karbonu tutar, selleri önler, kuraklık ve erozyona karşı koruma sağlar.
2. Kıbrıs’ın biyoçeşitlilik açısından dünyadaki yeri nedir?
Kıbrıs, Akdeniz Bölgesi'nde yer alır ve bu bölge, dünya üzerindeki biyoçeşitlilik açısından “sıcak nokta” olarak bilinen en önemli bölgelerden biridir. Akdeniz, özellikle endemik türler ve ekosistem çeşitliliği bakımından büyük bir zenginliğe sahiptir. Kıbrıs da, sahip olduğu endemik türler ile dikkat çeker. Endemizm, yalnızca belirli bir bölgeye özgü olan ve başka hiçbir yerde bulunmayan canlı türlerini ifade eder. Kıbrıs’ta bulunan bu türler, adanın ekolojik değerini artırır ve onu dünya çapında önemli bir biyolojik çeşitlilik kaynağı yapar. Örneğin, Kıbrıs lalesi (Tulipa cypria) ve Kıbrıs yılanı (Coluber cypriensis) gibi türler, sadece Kıbrıs’ta bulunur ve adanın biyolojik çeşitliliğine katkı sağlar.
3. Biyoçeşitlilik kaybının başlıca nedenleri nelerdir? Bu konuda ne gibi önlemler alınabilir?
Doğal yaşam alanlarının yok edilmesi, iklim değişikliği, aşırı ve kaçak avlanma, çevre kirliliği, istilacı türler ve tek tip tarım uygulamaları biyoçeşitlilik kaybında karşımıza çıkan başlıca sebeplerdir. Doğal alanların korunması, sürdürülebilir tarım ve ormancılık uygulamalarının benimsenmesi, biyoçeşitliliği koruyan yasal düzenlemelerin uygulanması ve denetimlerin artırılması, okullarda ve toplumda doğa eğitiminin yaygınlaştırılması, endemik türler için özel koruma programlarının uygulanması ve karbon salınımının azaltılarak yenilenebilir enerji kaynaklarının tercih edilmesi biyoçeşitlilik kaybına karşı alınabilecek tedbirler arasında yer alır.
4. Ülkemizde biyoçeşitliliği korumak adına alınan önlemler neler?
Kıbrıs’ta birçok doğal alan, nadir türleri ve habitatları koruma amacıyla özel statülere kavuşturulmuş durumda. Özellikle KKTC’de Karpaz Özel Çevre Koruma Bölgesi, Alevkayası ve Beşparmak Dağları Orman Alanı, ve Alagadi Plajı – Kaplumbağa Koruma Alanı bunların başlıcaları.
Chelonia mydas (yeşil kaplumbağa) ve Caretta caretta (iri başlı kaplumbağa) gibi nesli tehlikede olan türlerin üreme alanları düzenli olarak izleniyor ve korunuyor. Endemik bitki ve hayvan türleri için özel izleme ve çoğaltma programları yürütülüyor. STK’lar ve gönüllü kuruluşlar doğa yürüyüşleri, atölyeler, temizlik kampanyaları ve bilgilendirme çalışmaları düzenliyor. Avcılığa ve toplayıcılığa karşı yasal kısıtlamalar uygulanıyor. Koruma altında olan türlerin avlanması veya toplanması yasaklanmış durumda. Belirli dönemlerde av yasağı uygulanıyor (özellikle üreme dönemlerinde). Orman ürünleri, yabani çiçekler ve endemik bitkiler izinsiz toplanamıyor.

5. Yerel halkların ve STK’ların bu konuda rolü ne olabilir? Biyoçeşitliliği korumak için bireylere düşen sorumluluklar nelerdir?
Yerel halklar, nesiller boyu edindikleri doğaya dair bilgilerle sürdürülebilir tarım, avcılık ve ormancılık gibi uygulamalarla ekosistemlerin korunmasına katkıda bulunurlar. Yaşadıkları alanlardaki değişiklikleri ilk fark eden gruplar oldukları için, erken uyarı sistemi gibi işlev görebilirler. Kaynakların aşırı kullanımından kaçınarak doğayla uyum içinde yaşarlar, bu da habitatların korunmasını sağlar. Ekoturizm, biyolojik çeşitlilik izleme programları ve doğal alanların restorasyon projelerinde aktif rol alabilirler.
STK’lar eğitim kampanyaları, seminerler ve medya aracılığıyla halkı biyoçeşitlilik hakkında bilinçlendirirler. Karar alıcılar üzerinde baskı oluşturarak çevre dostu politikaların geliştirilmesine öncülük ederler. Biyoçeşitlilik kayıplarını belgeleyerek bilimsel veriler sağlar ve çözüm önerileri sunarlar. Yerel halkla iş birliği içinde koruma projeleri geliştirerek onların katılımını teşvik ederler.
Bireyler doğal kaynakları tasarruflu kullanarak, tüketim alışkanlıklarını gözden geçirerek, atıkları azaltıp geri dönüşüme katkı sağlayarak, doğal alanları koruyarak, biyoçeşitlilik konusunda bilinçlenerek ve bilgilendirerek, yerel ve ekolojik ürünleri destekleyerek ve ulaşımda çevreci seçenekleri tercih ederek biyoçeşitliliğin korunmasına katkıda bulunabilirler.
6. Sürdürülebilir kalkınma ile biyoçeşitliliğin korunması arasında nasıl bir ilişki var?
Sürdürülebilir kalkınma için biyoçeşitlilik şarttır. Eğer kalkınma doğayı tahrip ederek yapılırsa, kısa vadede ekonomik büyüme sağlansa da uzun vadede; doğal afetler artar, tarım verimliliği düşer, su kaynakları tükenir, insan sağlığı olumsuz etkilenir. Bu nedenle kalkınma projeleri planlanırken çevresel etki değerlendirmesi yapılmalı ve doğaya en az zarar verecek yöntemler tercih edilmelidir.
7. Biyoçeşitliliği artırmak veya korumak adına umut vadeden bilimsel gelişmeler neler?
Gen bankaları ve tohum bankaları sayesinde nesli tehlike altında olan türlerin genetik materyali saklanarak gelecekte yeniden doğaya kazandırılabiliyor. CRISPR gibi gen düzenleme teknolojileri, bazı türlerin hastalıklara veya çevresel değişimlere karşı dirençli hale getirilmesinde kullanılıyor. Orman tahribatı, mercan resiflerinin durumu, yasadışı avlanma gibi faaliyetler uydular ve dronlar sayesinde gerçek zamanlı olarak izlenebiliyor. Bu sayede erken uyarı sistemleri geliştirilerek türlerin yaşam alanları korunabiliyor. Yapay zeka destekli sistemler, hayvanların davranışlarını, göç yollarını ve popülasyon eğilimlerini analiz ederek koruma stratejilerinin daha etkili belirlenmesini sağlıyor. Topraktaki mikrobiyal çeşitliliğin bitki sağlığı, tarım verimliliği ve karbon döngüsü üzerindeki etkileri daha iyi anlaşılmaya başlandı. Bu da doğal gübreleme, pest kontrolü ve sürdürülebilir tarım gibi alanlarda yeni fırsatlar sunuyor. Akıllı telefon uygulamaları ve çevrim içi platformlar sayesinde halk, bitki ve hayvan gözlemleri yaparak bilimsel çalışmalara katkıda bulunabiliyor. Bu, hem farkındalığı artırıyor hem de bilim insanlarına büyük miktarda veri sağlıyor.
8. Bu alanda çalışmak isteyen genç araştırmacılara ya da öğrencilere önerileriniz neler?
Biyoloji, çevre bilimi, genetik gibi temel disiplinlerde sağlam bir altyapı edinin. Akademik makaleler, belgesellerle kendinizi güncel tutun. Arazi çalışmaları, laboratuvar stajları veya gönüllü katılım projelerine dâhil olun, uygulamalı deneyim kazanın. Sadece doğa bilimleri değil; hukuk, ekonomi, sosyoloji gibi alanlarla da bağlantı kurun, disiplinlerarası düşünün. Doğaya karşı etik duyarlılık geliştirin. Mümkünse ulusal/uluslararası konferans ve yaz okullarına katılarak küresel ağınızı genişletin.
