Güzel Sanatlar

Yaşamın Mimarı Olmak

Dünya İç Mimarlar Günü kapsamında iç mimarlığın rolü, iç mimarlıkta kullanıcı sağlığı ve güvenliği, etik sorumluluklar ve sürdürülebilirlik gibi konularda açıklamalarda bulunan Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi (UKÜ) Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi İç Mimarlık Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sevinç Kurt, iç mimarlık mesleğini “yaşam tasarımcısı” olarak nitelendirdi. Uluslararası İç Mimarlar/Tasarımcılar Federasyonu (IFI) tarafından bu yıl için belirlenen “Duygusal Tasarım, Deneyim ve Yapay Zekâ” temasının iç mimarlık disiplininde düşünsel ve yaratıcı pratikleri yeniden gözden geçirmek açısından güçlü bir çağrı olduğunu ifade eden Kurt, “Bu tema, iç mekânların yalnızca işlevsel ya da görsel niteliklerinden ibaret olmadığını; mekânın aynı zamanda insanın duyusal, bilişsel ve psikolojik ihtiyaçlarına hitap eden çok katmanlı bir deneyim alanı olduğunu vurgular” şeklinde konuştu. Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü olarak, bu yaklaşımı eğitim, araştırma ve uygulama eksenlerinde desteklediklerini; empati temelli, sürdürülebilir ve anlamlı mekân üretimini merkeze aldıklarını ifade etti.

uku-yasamin-mimari-olmak-webB2

1. İç mimarlığın rolü sizce günümüzde nasıl değişti?
İç mimarlığın rolü artık salt biçimsel düzenlemelerden ibaret değildir. Günümüzde iç mimarlık mesleği; toplumsal değişimleri okuyan, insan psikolojisine duyarlı, teknolojik gelişmelere adapte olabilen ve sürdürülebilir yaşam biçimlerini destekleyen bir uzmanlık alanı hâline gelmiştir. İç mimar yalnızca estetik değil; kullanıcı davranışları, mekânsal konfor, kültürel bağlam ve çevresel etki gibi birçok parametreyi birlikte ele alan bir “yaşam tasarımcısı”dır.

Özellikle dijitalleşen yaşam biçimleri, pandeminin getirdiği yeni yaşam senaryoları, hibrit çalışma ortamları ve sağlıklı mekân talepleri iç mimarın işlevini yeniden tanımlamıştır. İç mekân artık bir barınma ya da çalışmayla sınırlı değil; üretim, iyileşme, etkileşim ve aidiyet gibi karmaşık deneyimlerin sahnesidir. Bu dönüşüm, iç mimarlığın çok disiplinli doğasını daha da derinleştirmekte, mimarlık, psikoloji, ergonomi, çevre bilimi ve veri analitiğini harmanlamasını zorunlu kılmaktadır.

2. Bir iç mimarın kullanıcı sağlığı, güvenliği ve konforu açısından taşıdığı etik sorumluluklar nelerdir?
İç mimar, sadece estetik veya yaratıcı bir tasarımcı değil; insan sağlığı, güvenliği ve refahı konusunda etik sorumluluk taşıyan bir profesyoneldir. Bu sorumluluk, mekânsal planlamadan malzeme seçimine, akustik düzenlemeden aydınlatmaya kadar birçok düzeyde ortaya çıkar.

Sağlık açısından iç mekânın hava kalitesi, nem dengesi, toksik olmayan malzemelerle inşa edilmiş olması, kullanıcıların zihinsel ve fiziksel sağlığına doğrudan etki eder. Güvenlik açısından; yangın çıkışları, kaymaz yüzeyler, erişilebilirlik standartları, yaşlı ve çocuk kullanıcılar için ergonomik çözümler gibi unsurlar her projenin etik temelidir. Konfor ise yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik bir boyuta sahiptir; renklerin, ışığın ve sesin doğru kullanımıyla kişilerin kendilerini güvende ve huzurlu hissetmeleri sağlanmalıdır.
Bu bağlamda etik tasarım, yalnızca kullanıcıya hizmet etmekle kalmaz; aynı zamanda sosyal adalet, eşitlik ve çevre bilinci gibi daha geniş sorumluluk alanlarını da kapsar.

3. Sürdürülebilir tasarım ve çevre dostu malzemeler iç mimarlık eğitimine nasıl entegre ediliyor?
Sürdürülebilirlik, çağdaş iç mimarlık eğitiminin merkezinde yer almalıdır. İç mimarlık eğitiminde, öğrencilerin çevresel duyarlılığı sadece kavramsal düzeyde değil, pratik projelerde de içselleştirmeleri sağlanmaktadır. Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi’nde bu amaçla ders programlarımızda çevreci malzeme bilgisi, enerji verimli tasarım stratejileri, yaşam döngüsü analizleri ve ekolojik değerlendirme araçları yer almaktadır.

Tasarım stüdyolarında, öğrencilerden geri dönüştürülebilir, yerel kaynaklı, düşük karbon ayak izine sahip malzemeleri tercih etmeleri; doğal ışık ve havalandırma sistemleriyle entegre çözümler geliştirmeleri beklenmektedir. Ayrıca sürdürülebilirliğin sadece çevresel değil, tarihsel/kültürel mirası, ekonomik ve sosyal sürdürülebilirliği de kapsadığı bilinciyle proje değerlendirme kriterleri yeniden yapılandırılmıştır. Böylece öğrenciler, küresel iklim krizine karşı duyarlı, uzun ömürlü ve etik tasarım anlayışına sahip bireyler olarak yetiştirilmektedir.

4. Teknolojinin (örn: yapay zekâ, VR vb.) iç mimarlık üzerindeki etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Teknolojinin iç mimarlık üzerindeki etkisi devrim niteliğindedir. Yapay zekâ, kullanıcı davranışlarını analiz ederek iç mekân kullanım senaryolarını öngörebilmekte; kişiselleştirilmiş mekân önerileri geliştirebilmektedir. Sanal gerçeklik (Virtual Reality) ve artırılmış gerçeklik (Augmented Reality) teknolojileri sayesinde tasarımlar henüz inşa edilmeden deneyimlenebilir hâle gelmekte; kullanıcılar ve tasarımcılar arasında daha etkili bir iletişim kurulmaktadır.

BIM (Building Information Modeling), parametrik tasarım araçları, sensör destekli sistemler ve veri analitiği, iç mekânların performansını ölçmeyi ve sürekli optimize etmeyi mümkün kılmaktadır. Ancak tüm bu teknolojilerin mesleki etikle, insan merkezli yaklaşımla ve yaratıcı sezgiyle harmanlanması gerekmektedir. Aksi takdirde teknoloji, insan deneyimini zenginleştirmek yerine soyutlaştırabilir. Bu nedenle teknolojiyi sadece bir araç değil; fenomenolojik deneyimler sunan mekânları yaratmada duygusal zekâyla bütünleşen bir tasarım ortağı olarak görmeyi öneriyoruz. Bu doğrultuda, VR ve AR teknolojilerini iç mimarlık eğitiminde kullanmaya ilişkin yüksek lisans ve doktora tezleri yürüten öğrencilerimiz de mevcuttur.
 

uku-yasamin-mimari-olmak-webB3

5. Geleceğin iç mekânları nasıl olacak? Alanda ne gibi yenilikler bekleniyor?
Geleceğin iç mekânlarının esnek, adaptif ve akıllı sistemlerle donatılmış; kullanıcı ihtiyaçlarına anlık olarak yanıt verebilen yapılar olacağı bilinmektedir. Sensör teknolojileri ile kullanıcı davranışlarına göre kendini ayarlayan aydınlatma, havalandırma ve sıcaklık sistemleri; nöroergonomiyle geliştirilen bireye özel oturma, dinlenme ve çalışma alanları standart hâle gelecektir.

Ayrıca, kullanıcıların psikolojik ihtiyaçlarını da göz önünde bulunduran “duyarlı mekân” kavramı gelişecektir. Ruh hâline göre renk, ışık ve ses düzenlemeleri yapılabilen mekânlar; zihinsel iyilik hâlini destekleyen biyofilik unsurlar (bitkiler, doğal malzemeler, su öğeleri) yaygınlaşacaktır. Nöromimarlık, çevresel psikoloji ve yapay zekâ destekli duygu analizi gibi disiplinler iç mimarlıkla daha organik bir bağ kuracaktır. Bu anlamda “yaşayan mekânlar” kavramı iç mimarlığın geleceğini şekillendirecektir.

6. Kıbrıs’ta iç mimarlık alanında nasıl bir gelişim gözlemliyorsunuz?
Kıbrıs, uluslararası öğrenci ve profesyonel çeşitliliğiyle dikkat çeken, çok kültürlü bir yaşam alanı hâline gelmiştir. Bu çeşitlilik, yalnızca eğitim ortamlarına değil; yaşam biçimlerine, mekân kullanım alışkanlıklarına ve dolayısıyla iç mekân tasarımı taleplerine de yansımaktadır. Farklı coğrafya ve kültürlerden gelen bireylerin, Kıbrıs’ın iklimsel, sosyo-kültürel ve yapısal bağlamına uyum sağlamaları açısından iç mekân tasarımı kritik bir rol üstlenmektedir.
Özellikle kullanıcı konforunu, mekânsal esnekliği ve kültürel duyarlılığı önceleyen tasarımlar giderek önem kazanmaktadır. Dolayısıyla iç mimarlık, kullanıcıların farklı kültürel kodlara sahip olsalar dahi kendilerini “ait” hissedebilecekleri, konforlu ve kapsayıcı mekânlar üretme sorumluluğunu üstlenmektedir. Son dönemde yapı üretimindeki artış bu anlamda bir fırsat yaratmıştır.

Bu doğrultuda iç mimarlık, yalnızca yerel değil, aynı zamanda küresel düzeyde düşünebilen; farklı yaşam senaryolarına uyum sağlayabilen mekânlar üretme sorumluluğu taşımaktadır. Kıbrıs’taki üniversitelerde iç mimarlık eğitimi alan öğrencilerin farklı kültürlerle etkileşim içinde olması, onların çok disiplinli ve evrensel tasarım dillerine daha hızlı adapte olmalarını sağlamakta; mesleki gelişimlerini zenginleştirmektedir.
Bu gelişim süreci, iç mekân tasarımını yalnızca estetik değil; aynı zamanda kültürel uyum, yaşam kalitesi ve psikolojik konfor sağlayan bir araç olarak yeniden tanımlamaktadır. Dolayısıyla Kıbrıs, iç mimarlık açısından hem pedagojik hem de pratik uygulama alanlarında dinamik ve çok katmanlı bir potansiyel taşımaktadır.
Eğitim alanında ise üniversitelerdeki stüdyo pratikleri, araştırma temelli yaklaşımlar ve disiplinler arası iş birlikleri sayesinde öğrenciler yalnızca yerel değil, uluslararası ölçekli düşünmeyi öğrenmekte; bu da adada iç mimarlık alanında güçlü bir vizyonun oluşmasına katkı sağlamaktadır.

7. Yerel kültür ve mimari mirası iç mimarlık projelerine nasıl yansıyor?
Kıbrıs’ın zengin tarihsel katmanları ve çok kültürlü mirası, iç mekân tasarımı bağlamında yalnızca biçimsel değil; kavramsal düzeyde de süreklilik ve derinlik sunan güçlü bir referans alanı oluşturmaktadır. Ada coğrafyası, tarihsel süreç içerisinde çeşitli medeniyetlerin (Antik dönem, Bizans, Venedik, Osmanlı ve İngiliz dönemi gibi) ardışık izlerini taşımış; bu kültürel geçişlilik, mimari hafızaya da çok yönlü bir şekilde yansımıştır.

Kıbrıs’a özgü yerleşim dokusu ve mimari repertuar, sadece yapısal biçemlerin değil; aynı zamanda mekânsal kurguların, inşa tekniklerinin ve duyumsal niteliklerin de iç mekân tasarımına aktarılabileceği zengin bir arka plan sunmaktadır. Özellikle iç avlu tipolojileri, kemerli geçişler, kalın taş duvarlar, taş ve ahşabın birlikteliğiyle üretilen yapı elemanları; pencerelerin oranları, kapı kemerleri, gölgelik öğeler ve yerel seramik uygulamaları hem iklimsel uyumun hem de kültürel sürekliliğin taşıyıcısı niteliğindedir.

Bu vernaküler öğeler, çağdaş iç mekân tasarımında yalnızca estetik bir referans değil; aynı zamanda anlam üretici birer tasarım parametresi olarak yeniden yorumlanmaktadır. Modern tasarım ilkeleriyle harmanlanan yerel miras öğeleri; geçmişin bilgi birikimini bugünün malzeme teknolojileri ve mekân algısıyla buluşturarak hem tarihsel aidiyet hem de mekânsal kimlik açısından derinlikli deneyim alanları yaratmaktadır. Bu bağlamda Kıbrıs mimarisi, yerel ile evrenselin, gelenek ile yeniliğin, biçim ile anlamın etkileşiminden beslenen bir tasarım düşüncesine olanak tanımaktadır.

Özellikle Akdeniz mimarisi ile özdeşleşen bazı yapısal karakteristikler (örneğin kalın taş duvarlar, gölgelik sağlayan saçaklar, içe dönük avlular, yüksek tavanlar ve çapraz havalandırma sağlayan pencere düzenlemeleri) sıcak ve nemli iklim koşullarına karşı hem estetik hem de işlevsel çözümler sunmaktadır. Bu unsurlar, Kıbrıs gibi güneşli iklimlerde yalnızca geleneksel değil; aynı zamanda çevresel açıdan sürdürülebilir tercihler olarak da değerlendirilmektedir.

Özellikle kamusal alanlar, kültür merkezleri, konut projeleri ve gastronomi mekânlarında bu tür yaklaşımlar hem nostalji hem de yenilik duygusunu bir arada yaşatmaktadır. Öğrencilerimizi bu mirastan beslenerek geçmişin bilgisini ve deneyimini güncel tasarım yöntemleriyle harmanlamaya teşvik ediyoruz. Böylece ortaya çıkan tasarımlar, hem yerel kimliği yansıtan hem de evrensel bir estetik dile sahip bütüncül mekânlara dönüşmektedir. Bu yaklaşım, kullanıcılar açısından da aidiyet duygusunu güçlendiren, ruhsal bağ kurulan yaşam alanları yaratmaktadır.

8. Genç iç mimarlara ve iç mimar adaylarına tavsiyeleriniz neler?
Genç iç mimarlara en önemli tavsiyem, kendilerini yalnızca teknik problemleri çözen uygulayıcılar olarak değil; yaşamı, kültürü, duyguları ve toplumsal etkileşimi tasarlayan düşünce insanları olarak görmeleridir. Tasarım, yalnızca fiziksel mekân üretme süreci değildir; bir düşünme biçimi, bir yaşam felsefesidir. Bu düşünce biçimi; analitik zekâyı, sezgisel duyarlılığı, empati yeteneğini ve insan merkezli yaklaşımı bir araya getirmelidir.
Her başarılı iç mimar yalnızca teknik donanımıyla değil, aynı zamanda dünyayı nasıl algıladığı, okuduğu ve yorumladığıyla da öne çıkar. Bu nedenle genç iç mimar adaylarının çokça okumaları; özellikle sanat, felsefe, mimarlık kuramı, kültürel çalışmalar ve çevre psikolojisi gibi alanlardan beslenmeleri büyük önem taşır. Okudukları her metin, onların mekânı daha derinlikli ve çok boyutlu anlamalarına katkı sunar. Çünkü iç mimarlık yalnızca “nasıl” değil; aynı zamanda “neden” sorusunu da sormayı gerektirir.

Aynı şekilde, farklı yerleri görmeleri, yeni mekânlar deneyimlemeleri, farklı coğrafyalarda üretilmiş iç mekânları gözlemlemeleri ve bu mekânları iklim, kültür, malzeme, kullanıcı profili gibi değişkenlere göre analiz etmeleri tasarım vizyonlarını derinleştirir. Her mekân, bir yaşam biçimini, bir kültürel kodu, bir sosyolojik yapıyı temsil eder. Bu farkındalıkla yapılan tasarım, yalnızca görsel olarak değil; duygusal ve kültürel düzeyde de kullanıcıyla bağ kurabilir.

Ayrıca genç iç mimarların teknolojiye hâkim olmaları kadar kültürel farkındalığa da sahip olmaları gerekir. Global düşünebilen ama yerelin değerlerini kavrayabilen; kullanıcıyı merkeze koyan ama yenilikten korkmayan; etik ilkelere bağlı ama yaratıcı cesareti olan profesyoneller, iç mimarlığın geleceğini dönüştürecek en önemli aktörlerdir.

Unutulmaması gereken bir diğer önemli unsur da, her projenin bir öğrenme süreci olduğudur. Hiçbir tasarım süreci kusursuz değildir; ancak her süreç, bireyin gelişimi için bir fırsattır. Bu nedenle eleştiriye açık, araştırmaya istekli, merak duygusunu canlı tutan ve disiplinler arası iş birliklerine açık olmaları büyük avantaj sağlayacaktır. Çünkü iyi bir iç mimar olmak yalnızca bir meslek sahibi olmak değil; aynı zamanda topluma katkı sunan, duyarlı, vizyoner, entelektüel ve sorumlu bir birey olmayı da gerektirir.